Lütfen bizi takip edin ve paylaşın:
8Bir süredir kendimi okumaya verdim. Bu halim hemen hemen okumayı sökünce başlamış olduğundan yeni bir haber değil bu elbette.
Kitap okumamanın eksikliğini, hakikatten hiç okumamış olan hissetmiyor. Kafanda iyi bir yazarın imgeleri ve sözcükleriyle dünyaya bakmanın, önceki bakmalardan ne kadar farklı, ne kadar parlak ve doyurucu olduğunun ayrımına varamıyor.
Neyse, özetle şu aralar bolca okuyorum ve niyetim, okuduklarımın bir kısmını, yani bu şansın birazını sizinle paylaşmak. Keşke her hafta 1 kitabı yazmak gibi bir şey yapabilsem ama kendimde o kararlılığı ve dirayeti görmediğimden böyle bir söz vermiyorum.
Bu hafta yazacağım kitap Attila İlhan’ın “Fena Halde Leman”ı. Ben onu şair kimliği ile tanıdım, okumamıştım öykülerini, romanlarını. Bu kitabı ile başladım. Yıllar evvel okudum tabi, yeni değil, yazmak bugüne kısmet oldu 🙂

İlk kez 1980 yılında yayımlanmış, o günden bu güne birçok kez yeniden basılmış, çok okunmuş, çok konuşulmuş, cinsellikle, özellikle de kadın cinselliğiyle ve eşcinselliğiyle ilgili pek çok tabuyu tartışmaya açmış bir roman “Fena halde Leman”.
Roman iki bölüm, oldukça kısa olan ilk bölümünde, 12 Mart muhtırası sonrasının gerilimli, çalkantılı ortamında bir gazetecenin dilinden okuyoruz. Bir gazetenin Yazı İşleri Müdürü olan bu gazeteci eşiyle Çeşme’de tatil yaparken, kaldığı motelin az açığına demirlemiş bir yat dikkatini çeker. Yatın sahibinin Leman Korkut adında gizemli ve çok zengin bir kadın olduğunu öğrenir.
Kısa bir araştırma neticesinde, kadının sahibi olduğu şirketin yurt dışı bağlantılarının da olduğunu keşfeder. Gazeteci bu servetin kaynağını, yurt dışı bağlantılarının kapsamını ve ülke siyasetinde olup bitenlerle bir ilişkisinin olup olamayacağını düşünmeye başlar. Acaba faşizme arka çıkan uluslararası sermaye ile bir bağı var mıdır? Açıkçası bunlar kadar, diğer kadınlara hiç benzemeyen, kişiliği ve özel hayatı tam bir sır olan Leman Korkut’u da merak etmeye başlamıştır. Kadından, erkek sesini andıran ilginç sesinden oldukça etkilenmiştir.
Gazeteye döner dönmez kadın hakkında araştırma yapılmasını ve bir dosya hazırlanmasını ister. Araştırmadan çıkan sonuç oldukça ilginçtir. Leman Korkut olarak bilinen bu kadın aslında Jeanne Courtine adında bir Fransız’dır. DP eski İzmir milletvekili merhum Ekrem Korkut’un eşidir. 29 Mayıs darbesi sırasında Paris’te bulunan, bir daha da yurda dönemeyip orada ölen Ekrem Korkut Paris’te öğrenim gördüğü sırada bu Fransız kızla tanışıp evlenmiştir. Çift beş altı yıl boyunca İzmir’de gayet kapalı bir hayat sürer. Babasından kalan mirastan payını alıp ticarete atılan Ekrem Korkut işleriyle çok meşguldür. Leman adını alan Fransız kız ise kayın validesinin dizinin dibinde gözlerden uzak bir dönem geçirir. Ancak kocası ve kayın validesinin ölümünün ardından ortalarda görünmeye başlar.
Hakkında araştırma yapıldığını öğrenen Leman Korkut gazeteciyle yüz yüze bir görüşme talep eder. Görüşmede mesaj nettir. Leman Korkut kendisi ve şirketi hakkında hazırlanmakta olan yazı dizisinin yayınlanmamasını ister. Aksi halde gazeteden reklamlarını çekecektir. Bu görüşmeden kısa süre sonra Leman Hanım’ın feci bir trafik kazasında öldüğü haberi gelir gazeteye. Arabasıyla bir uçurumdan yuvarlanmıştır. Evrakı arasında gazeteciye verilmek üzere bir dosya bulurlar. Dosya “Bir Ölüyle Randevu” adını taşımaktadır.
Bu noktadan sonra yazacağım her şey spoilera girecek ama bir kitabı hiç kimse sonunun ne olduğunu merak ediyor diye okumamalıdır öte yandan. Kitap okumanın motivasyonu, “nasıl yazıldığını merak etmek” olmalıdır. Sonunda ne olduğunu değil.
İkinci bölüm, zaten zurnanın zırt, bazı okuyucuların da giderek “Ay çok iğrenç!!” dediği yer:
Kitabın ikinci bölümü Yunus Emre’nin meşhur “Bir ben varım, bir de benden içeru…” dizesi ile başlar…Bu bölümün anlatıcısı Leman Korkut’tur. Paris’te sürgün hayatı yaşayan kocasının intihar haberini alan Leman’ın apar topar Paris’e gidişiyle başlar. Birinci bölümde mekan İzmir iken, bu bölümde baştan sona Paris’tir. İzmir’in aydınlığının aksine Paris alabildiğine depresif, gerilimli ve gridir. Tıpkı kahramanımızın ruh hali gibi. Kocasının intiharına bir türlü inanmak istemeyen Leman iz sürmeye başlar. İzmir’deki o mesafeli, soğuk, sadece işleriyle meşgul Ekrem Korkut gerçekte kimdir? Neden intihar etmiştir? Ya da gerçekten intihar etmiş midir? Leman Korkut iz sürdükçe kendisini Ekrem’in hayattayken sıkı fıkı olduğu insanlarla çevrili bulur. Kitabı bu derece tartışılır kılan ilişkiler ağı da burada başlar. Kendisine aşık kadınlar, lezbiyenler, travestiler, sadistler, mazoşistler ve daha niceleri birer birer sahnedeki yerlerini alırlar. İşte bu noktada okuyucu bir yandan Ekrem Korkut hakkında ipuçları elde ederken, bir yandan da başkahramanımız Leman ve cinselliği hakkında bilgi sahibi olur. Leman Ekrem’i anlamaya çalışırken, okuyucu da Leman’ın dününü ve bugününü öğrenir. Jeanne Courtine kimdir? Neden ve nasıl Leman olmuştur? Ekrem’le ve Ekrem’in annesi Haco Hanım’la olan yakınlığının iç yüzü nedir? Paris’te iz sürerken nasıl bir dönüşüm yaşar? Olaylar gelişirken, okuyucu sorularına birer birer yanıt bulmaya başlar.
Bazı karakterleri ve cinselliklerini yaşayış biçimlerini abartılı bulmadım desem yalan olur. Ancak kesin olan bir şey var ki, o da bu romanın kadın cinselliği konusunu ele alış biçimiyle Türk Edebiyatı’nda bir dönüm noktası olduğu. Bu roman bana bir yanıyla Ferzan Özpetek’in Cahil Periler filmini anımsattı. Ölen eşin ardından açılan sır perdesi, kişinin önce gideni ardından da kendisini daha iyi anlamaya başlaması…Romancı Attilâ İlhan’ı merak edenler mutlaka okumalı.
Attila İlhan kitabı 1966’da yazmaya başlayıp, doğum yılım olan 1979’da bitirmiş. Her şeyden önce kitabı yazmaya başlayan İlhan ile bitiren İlhan aynı kişi değil. Bu zaman sıçraması, büyük ihtimalle yazarın esas işi romancılık olmadığı, bir de o yıllar itibariyle muharrirlik yaptığı için zamansızlıktan kaynaklanan bir durum. Yine de romanın bütünselliğine yansıyor.
İş bu sebeple, kitabın başında Le Cormoran’daki Leman’ı dikizleyen ve bize darbe dönemi Türkiye’sini anlatan gazeteciden, kitabın sonunda bir daha haber alamıyoruz. Ben açıkçası tek cümle bile olsa, yazarın Leman’ın hatıralarını okumaya bitirdikten sonra ne yaptığını bilmek isterdim.
Özetle, bu kitabı size tavsiye edecek değilim; çünkü ben kimim ki, bir Attila İlhan eserini eleştireyim, yetmesin bir de tavsiye edeyim? Bir tek şunu söylemeye yetkim vardır sanıyorum: Fena Halde Leman, fena halde kaliteli edebiyat sınıfına girmektedir ve meraklısıysanız okumanız elzemdir.
Not: Bu çarpıcı ve sarsıcı romanı yayımlandığında öyle bir yankı yaratmış ki, kitabın adı gündelik dile girerek farklı kullanım alanlarında kendine yer bulmuş. Kimi zaman bir olgunun normalden fazlalığını anlatmak için kullanılan bir deyim olmuş “Fena Halde Leman”. Romanda ete bürünen Leman Korkut’la ve diğer kahramanlarıyla Attila İlhan, farklı bir cinselliği konuşulabilir, tartışılabilir, anlaşılabilir, doğal bir durum olarak anlatmış. Yüzyıllardır diplerde, derinlerde, yaygın olarak yaşanmakta olanın üstünden perdeyi çekmiş ve söz konusu cinselliği, Türk edebiyatında ilk kez “suç olmayan bir insanlık durumu” olarak resmetmiş.
Lütfen bizi takip edin ve paylaşın:
8